15 Ocak 2023 Pazar

Cinsel Mitler, Bekaret Tabusu ve Eş İlişkisi Vajinismusa Neden Olabilir!

 Yasemin Kamalı’nın 2018 yılında “Kadınların Vajinismusla İlişkili Deneyimlerinin Nitel Yöntemle İncelenmesi” isimli yazdığı yüksek lisans tezinden alınan verilere göre:


Vajinismusa sebep olan bir başka sosyokültürel etmen ise cinsel eğitim eksikliğidir. Cinsel eğitim; “cinselliğin fizyolojik, psikolojik, sosyo-kültürel ve manevi boyutlarını içeren; cinsel gelişimi, üreme sağlığını, kişilerarası ilişkileri, beden imgesini ve cinsiyet rollerini kapsayan” bir eğitimdir. Bu eğitim; bilgi edinme, tutum/inanç biçimi ve kimlik değerlerinin etkisi ile yaşam boyu sürmektedir. Yaşam boyu devam eden cinsel eğitim sıklıkla formel olmayan yollardan (sokak, akran çevresi, medya, vs.) gerçekleşmektedir. Cinsel eğitimsizlik ve formel olmayan yollardan edinilen bu yanlış bilgiler vajinismusun temellerini oluşturmaktadır. Ayrıca bu bilgi eksikliği ile birlikte cinsellik fobisi olan bir anne ile özdeşleşmenin korkuya ve sonucunda cinsel ilişkiden kaçınmaya yol açtığı ortaya konulmuştur. Bunu destekler biçimde vajinismus yaşayan kadınlarda ve eşlerinde cinsel eğitim eksikliği istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur.

Toplumumuzda cinselliğe dair bir eğitimin olmaması nedeniyle bireyler cinselliğe dair doğru olan gerçek bilgileri bilmemekte, yanlış bilgiler de cinselliğe dair yanlış inançlara/mitlere ve korkulara neden olmaktadır. Buna göre cinsel mit, “bireylerin cinsel konularda doğru olduğunu düşündükleri, çoğu zaman abartılı, yanlış, bilimsel değeri olmayan inanışlardır.” Bireylerin sahip olduğu bu mitler, cinselliğin özgürce yaşanmasını sınırlandıran kalıp yargılardır.

Zilbergeld (1978) ilk kez toplumlarda özelikle kadınlara yönelik cinsellikle ilgili yerleşmiş bazı cinsel mitlerin varlığını vurgulamış, bu mitlerin cinsel işlev bozukluğunun oluşumunda ve devamında çok önemli bir yeri olduğunu ifade etmiştir. “Tabu olan yalnızca bir kadınla ilk cinsel birleşme değil genelde cinsel ilişkidir; insan neredeyse kadınların tümden tabu olduğunu söyleyebilir”. Kadın sadece adet görme, doğurma, gebelik gibi kadınsı özelliklerinden dolayı tabu olarak görülmemiş olup aynı zamanda çok sayıda kısıtlanmaya maruz kalmıştır. Cinsel organlarının yapılarını bilmeden, hatta organlarını yok sayarak (işlevi olmayan organ psişik olarak yok sayılır ve dışlanır) yaşamlarını sürdürmeye zorlanmışlardır. Bu görüşü destekler biçimde CETAD’ın 2006 tarihli raporunda vajinismusa eşlik eden yaygın cinsel mitler şöyle belirtilmiştir: “Vajinam çok dar, penis çok büyük, giremez, vajina girişinde duvar gibi bir engel var, benim cinsel organım anormal, iğrenç, utanç verici, kızlık zarım kalın, parçalanacak, çok canım yanar, çok kanar, vajinadaki kasılma çoğu vakada cinsel birleşmeye izin vermez, daha az sayıda olguda ise zorlamayla giriş olabilir ancak birleşme ağrılı ve acılıdır” olarak geçmektedir. Bunu destekler nitelikte 1968’de Ellison “Cinsel eğitimsizliğin ve yanlış inançların cinsel utanç ile birleşerek korkuya yol açtığını, korkunun da ağrı ve kendini cezalandırmaya evrilerek fiziksel bir savunma mekanizmasına dönüşerek vajinismus patolojisini oluşturduğunu” öne sürmüştür.

Günümüzde bazı toplumlarda yaygın olarak görülen erkek ve kadınların sahip olduğu cinsel mitler, cinsel işlev bozukluklarının oluşumuna ve devamında da performans kaygısına yol açarak vajinismusa zemin hazırlayabilmektedir. Bu sebepten dolayı cinsel eğitim sadece bireylerdeki mitleri ve ön yargıları ortaya çıkarmakla kalmamalı aynı zamanda cinsel konuların daha rahat konuşulmasına yardımcı olarak onu bir mit olmaktan da çıkarabilmelidir. Bütün bu nedenlerle cinsel alanda uygun bir bilgilendirme ülkemizde ele alınması gereken önemli bir problem alanı olarak düşünülmektedir.


Bekaret Tabusu

Freud (1918) “Bakirelik Tabusu” makalesinde, ilkel insanın tehlikeden korktuğu her şeye dair bir tabu oluşturduğunu ve kadına dair oluşturduğu bütün tabuların bu korkunun dışa vurumu olduğunu savunmuştur. İlkel insanın bu korkudan kurtulmasının tek yolu, korkuyu, laneti törensel bir hale getirerek (bekareti bozma) olabilecektir.

İlkel insan bekareti bozma eylemini bir yasaya (baba, kabile reisi) devretmiştir. Bu törensel eylemde “kızlık bozma damat veya kızın müstakbel kocası tarafından gerçekleştirilemez, tam tersine töre tam da onun bu etkinlikten kaçınmasını gerektirir”. Kız erinliğe ulaştığında kızlık zarını bozmak evrensel bir gelenek haline gelmiştir. Freud, bu eylemin iki aşamadan “delmek ve cinsel ilişki”den oluştuğunu ifade etmiştir. Bu eylem, kızlık zarının yapay olarak bozulması ve sonrasında birlikte olacağı erkekle cinsel ilişkiye girerek tamamlanmaktadır. Bunun zemininde kadının bekaretini ilk bozan kişiye aktaracağı düşmanca ve yıkıcı davranışını ortadan kaldırmak yatmaktadır. Çünkü “kadının erkekten farklı, her zaman anlaşılmaz, gizemli, garip ve bu nedenle de görünürde düşmanca olmaktadır.” Erkek, “kadın tarafından zayıflatılmaktan, onun dişiliğinin kendisine bulaşmasından ve sonra da yetersiz gösterilmekten korktuğu için” kadının bekaretini bir başkasına bozdurmaktadır. Bu durum kadın tarafından okunduğunda ise “koca hiçbir zaman gerçek erkek değil daima ikame bir erkektir”. Çünkü kadının sevme yetisi ile ilgili ilk sözü başka bir erkek yani baba söylemektedir. Bu noktada bekarete dair olan tabunun altında yatan niyet, babaya dair ilk cinsel ilişkiden ayrıştırılamayan “bir şeyleri yadsımak ya da gelecekteki kocayı düşmanca tutumdan korumak”tır. Fakat bu koruma adamı kadının düşmanca tavrından yeterince koruyamamaktadır. Çünkü kadının düşleminde kızlık zarının tahribi sonucunda yaşayacağı “narsistik yaralanma” bulunmaktadır. Bunun sonucunda da kadın, bilinçdışında erkekten öç almayı arzulamakta ve ussallaşmış acı çekme korkusu nedeniyle ilk cinsel ilişkiden kaçınabilecektir. ‘‘Çiftleşme, birinin daha güçlüleşmeye doğru geliştiği ve daha zayıf olanı cinsel birleşmeye zorladığı iki benzer birey arasında gerçekleşmektedir. Bu boyun eğdirmeden doğan acılık duyguları kadınların günümüzdeki tutumlarında da sürmektedir. Kimse onlara fazla değer yüklemedikçe bu durum değişmeyecektir”. Freud’un bu ifadesi, günümüzde de kadının neden cinsel birleşmeden kaçındığını açıklayabilecek niteliktedir. Bu durum, kadının kendisine yönelen erkeği tehdit olarak algılaması üzerinden yorumlanabilir. Kadın, vajinismus aracılığıyla hem cinsel birleşemeden kaçınmakta hem de kendini birleşilemez hale getirmektedir.


Eş İlişkisi

Eş ilişkisi, evlilik kurumu içinde toplumsal, ekonomik ve kültürel boyutların birbirini etkilemesiyle birlikte, cinsellik ile de karakterize olmaktadır. Yapılan çalışmalar da erkeklerin evlilikte mutluluk ve cinselliğin birbiriyle yakından ilişkili olduğunu düşündüğünü ortaya koymuştur. Bu sebepten dolayı aile alt sistemlerinden olan evlilik ve içerisinde eşlerin birbirinden aldığı doyumun nasıl ve ne ölçüde olduğu vajinismusun nedenlerini oluşturan önemli faktörlerdendir. Buradan hareketle vajinismus kadınların eşlerinin onlara nasıl ve ne ölçüde davrandığı tartışma konusu olmaktadır.

Vajinismus teriminin ilk ortaya atıldığı yıllarda jinekologlar, deneyimsiz eşin neden olduğu mikrotravmalar ve diğer başka faktörler sonucu ortaya çıkan enfeksiyonların vajinismusa neden olduğunu ileri sürmüşlerdir. Bunun bir nedeni olarak vajinismusu olan hastaların görücü usulü evlenme oranının fazla olması gösterilebilmektedir. Bu patolojiye sahip kadınların eşlerini tanımadan, sevmeden evlenmelerinden kaynaklı cinsellikte sorunlar yaşayabilmektedirler. Diğer yandan eş de karısını tanımadan ve isteklerini bilmeden cinsel ilişkiye girmektedir. Bu durum da kadının hazır olmadan eşi ile cinsel ilişkiye girmesine, isteklerini söyleyememesine, dolayısıyla isteklerinin anlaşılmamasına, kimi zaman cinsel ilişkiye zorlanabilmesine yol açmakta ve vajinismusun oluşumuna neden olmaktadır. Bu bağlamda vajinismusu olan kadınların eşlerinin ertelemeci, kaçıngan veya eşlerinin tedavi isteklerini ketleyici davranışlar gösterdiği ortaya konmuştur. Diğer yandan bazı eşler de “pasif, bağımlı, aşırı düşünceli, fazlasıyla nazik oldukları, çevreye karşı eşleri ile dayanışma içine girdikleri, eşleri tarafından anlayışlı koca” olarak konumlanmaktadırlar.

Vajinismus, zeminde yatan eş ilişkisi sorununun dışarıdan görünen belirtisi olabilmektedir. Fakat bu kadınlar zeminde farklı bilinçdışı çatışmalara sahip oldukları için eşleri ile sorunlar yaşıyor olabilirler. Friedman (1962), bu bilinçdışı çatışmaları kız çocuğunun çocukluk dönemindeki baba kız ilişkisi ile açıklamıştır. Bu kadınlar eşleriyle olan ilişkisinde de bu “baba-kız ilişkisinin devamı yaşayan çocuksu, erkek özdeşimi yaşayan ve eşlerinin cinsel ilişkiyi hazla ilişkilendirmesine izin vermeyen kadınlar”dır. Friedman'ın tanımladığı bu birinci kategori, Freud’un “Ödipus karmaşası” kuramı ile benzerlik taşımaktadır. Bu kadınlar eşlerine kendi babalarının konumunu (babalık) yükleyerek onlara bilinçdışı bir biçimde ensest ilişki suçluluğu yaşatmaktadır. İkinci kategorideki kadınlar ise erkekle özdeşleşmesi nedeniyle eşleri ile “erkeksi” bir güç savaşına girmektedir. Bu durumda cinselliği ve vajina girişine izin vermeyerek gücü tek elinde bulundurmaya devam edebilmektedir. Üçüncü kategoride yer alanların ise eşlerinin cinsellik ile haz arasındaki ilişki kurmasına izin vermeyerek onları “iğdiş” ettiğini ortaya koymuştur.

Bu sonuçlar bağlamında vajinismusun başlangıç nedenlerinden sayılan eş ilişkisi aynı zamanda çocukluk yaşamından kalan bir dinamiğin devamı ve patolojiyi sürdürücü bir etki olarak yer almıştır.


Kaynakça ve İleri Okumalar:

  1. Kamalı, Y. (2018). Kadınların Vajinismusla İlişkili Deneyimlerinin Nitel Yöntemle İncelenmesi. İstanbul Arel Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü. İstanbul.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Anlamsızlık Krizi ile Baş Edilebilir Mi?

  Murat Yıkılmaz 'ın  2016 yılında “ Üniversite öğrencilerinde varoluşsal kaygı: Erken dönem uyum bozucu şemalar, kontrol odağı ve trav...