"Hezeyan, egonun dış dünya ile ilişkilerinde bir yarılmanın ortaya çıkmış olduğu yerin üstüne konan bir yama gibidir” (Sigmund Freud)
NEDİR?
Sanrılı bozukluklar, paranoid bozukluklar olarak eskiden beridir kullanılmaktadır. Paranoia teriminin kökeni oldukça eskidir. Bu terim, Yunanca para (yan, dış) ve nous (akıl) kelimelerinden türetilmiştir. Antik Yunan döneminden beri paranoya “delilik” veya “çılgınlık” olarak tanımlanmıştır.
Sanrılar geleneksel olarak sabit, yanlış inanışlar olarak kabul edilir ve kişinin kültürünün diğer üyelerince genellikle kabul edilmez. Bununla beraber sanrılı inanışlar sıklıkla mutlak inançlar olarak korunur ve uzlaşılamaz.
Sanrılı bozukluğun sınıflama durumu tartışma konusu olmuştur. Üç görüş gelişmiştir: Birincisi sanrılı bozukluk şizofreninin bir şeklidir; ikincisi duygudurumun bir şeklidir; sonuncusu ise paranoya şizofreni ve duygudurum bozukluğundan ayrı üçüncü bir psikoz şeklidir.
TİPLERİ
Perseküsyon Tip: Sanrısal bozukluğun en yaygın tipidir (%70). Kişi kötülük gördüğüne inanır. Örneğin kendisinin aleyhinde konuşuluyor, aldatılıyor, gözetleniyor, izleniyor, zehirleniyor gibi.
Kıskançlık Tip: Evli eşler arasında daha sıklıkla görülür. Semptomlar ani başlar ve ancak eşin ayrılması ya da ölümünden sonra çözülür. Kıskançlık sanrıları giderek eşe karşı sözel ve fiziksel saldırıya neden olabilir, hatta eşini öldürmeyle sonuçlanabilir.
Erotomanik Tip: Erotomanik tipte sanrıları olan hastada başlıca sanrı başka biri - genellikle ünlü biri, örneğin bir sinema yıldızının kendisine aşık olduğu biçimindedir.
Grandiyöz Tip: Megalomani, büyüklük olarak da bilinen tiptir. Ülkemizde de sık görülen bir büyüklük sanrısı biçimi de mehdi, evliya ya da peygamber olduğu biçimindeki mistik içerikli sanrılardır.
Somatik Tip: Bedensel yakınmaların olduğu sanrı tipidir. Kişinin önemli bir enfeksiyona (AİDS, verem gibi) yakalandığı, midesinde yılan olduğu, bazı organlarının çalışmadığı gibi sanrıları vardır.
ARAŞTIRMALAR
Bir çalışmada başlangıç yaşının, hezeyanlı bozukluğun tipi ile değişkenlik gösterdiği, geç yaşta başlayanların perseküsyon (kötülük görme sanrısı) tipinde, erken yaşta başlayanların
somatik (bedensel) tipte olduğu bildirilmiştir.
Hezeyanlı bozuklukla ilgili bir metaanalizde; kadın/erkek oranı 3/2 olarak ve başlangıç yaşı da kadınlarda erkeklere göre daha yüksek bulunmuştur. Erkeklerde özellikle evlenmemiş olma ve kadınlarda dulluk oranları yüksektir. Alkol, madde bağımlılığı ve organik beyin hastalığı oranı erkeklerde, kadın hastalara oranla daha fazladır.
Kadın hastaların semptom başlangıcı ve kliniğe ilk başvuru açısından erkek hastalardan belirgin şekilde daha ileri yaşta olduğu bildirilmiştir (Kadınlarda ortalama yaş 35.7+1.7, erkeklerde 27.5+1.2).
Kadınlar ve erkeklerde seksüel içerikli hezeyanların içerikleri açısından belirgin
bir farklılık bulunmuştur. Kadınlar da belirgin şekilde heteroseksüel erotomanik hezeyanlar
daha fazla iken, erkeklerde homoseksüel erotomanik hezeyanlar fazla sayıda bulunmuştur.
Erkeklerde referans hezeyanları daha fazla görülmekte, şaşırtıcı bir bulgu olarak her iki cinste de hezeyanların içinde erkek obje sayısı daha fazla bulunmuştur. Buna ek olarak kadınlarda hezeyanlar içinde objelerin tanıdık kişiler arasından olma eğiliminde olduğu, erkeklerde ise yabancı kişiler olma eğiliminde olduğu belirlenmiştir.
Kadınlarda grup olarak depresyon skorları erkeklerden daha yüksek olarak bulunmuştur.
HASTALAR SANRILARIYLA İLGİLİ DURUMLARDA PSİKİYATRİYE DEĞİL ADLİ MAKAMLARA BAŞVURUYOR!
Hezeyanlı bozukluğu bulunan hastalar, hezeyanlarının nüfuz ettiği alan dışında gayet iyi fonksiyonelliğe sahiptirler. Çoğunlukla mevcut hezeyanları onlar için bir problem oluşturmamaktadır ve tıbbi yardıma başvurduklarında da bu genellikle psikiyatriye değil (örneğin somatik hezeyanı doğrultusunda) başka bir alana olmaktadır. Perseküsyon hezeyanı bulunanlar sıklıkla polise başvurmaktadır.
CİNSİYETE GÖRE SANRI TİPLERİ DEĞİŞİYOR!
İlk başvurularını yapanlar arasında kadınların oranı biraz fazla görünmekle birlikte özgül alt tipler için bu oran değişmektedir. Örneğin düşmanlık görme sanrılarının baskın olduğu tipte erkekler, somatik ve erotomani tiplerinde ise kadınlar daha büyük oranlarda görülmektedir. Kıskançlık sanrılarının baskın olduğu tipte, erkek/kadın oranı 2-4 olarak bildirilmektedir.
KURAMLAR
Dürtüsel Kuram: Freud’dan başlayarak, psikanalitik kuramcılar hezeyanların, doyurulmayan istekler ve çözümlenmemiş çatışmaların dışsal kaynaklara yansıtılması olduğunu öne sürmektedir. Daha yakın zamandaki psikoanalitik kuramcılar, “hezeyanların kişinin fantezi, duygulanım ve anılarını yansıttığı”, bakış açısını korumaktadır.
Algısal Kuramlar: “Bir yorum ancak kendisiyle kökten bir çelişki içinde bir parça kanıt bulunabilirse ‘yanlış’ olarak nitelendirilebilir; yalnızca akla uygunluk düzeyine düşüren kanıtlarla (zorunlu bir biçimde) yanlışlanamaz (Maher BA)”.
Maher, hezeyanların anormal algısal yaşantıları açıklamaya yönelik yapılan normal akıl yürütme sonucu ortaya çıktığını ileri sürmektedir. Maher, hezeyanların anormal deneyimlerin, fakat normal akıl yürütmenin ürünü olduğunu öne sürmektedir.
Zihin Kuramı: Frith, alınma ve kötülük görme hezeyanlarının diğer insanların niyetleri, düşünceleri
ve inançlarını anlamaktaki bir yetersizlikten ortaya çıktığını öne sürmüş ve bunu “zihin
yetersizliği kuramı” olarak tanımlamıştır.
Kaynak ve İleri Okuma:
1- Hezeyanlı Bozuklukta Hezeyan Profili ve Bağlantılı Parametreler, Dr. Gülten Erben, Uzmanlık Tezi, 2008
2- Uzm. Dr. Hülya Koçyiğit Dağ - http://www.psike-idea.com/icerik/psikiyatri/sanrisal-bozukluklar/34.html
3- Freud S. Psikopatoloji. Payel Yayınevi, Birinci basım 1999. S. 199.. Xavier FA,Antony SD.Insight and psychosis,1998 by Oxford University Press,67-68.
4- Spitzer M, Maher BA, Felsefe ve Psikopatoloji, Gendas Yayınevi,Birinci Basım,1998,163.
5- Spitzer M,Maher BA, Felsefe ve Psikopatoloji, Gendas Yayınevi, Birinci Basım, 1998,143-165
6- Sandeep Grover. MD, Parthasarathy Biswas, MD and Ajit Avasthı, MD, Department of Psychiatry, Postgraduate Đnstitute of Medical Education and Research, Chandigarh, ĐNDĐA. Delusional disorder: study from North Đndia.Psyhiatry and Clinical Neurosciences (2007), 61, 462-470.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder